‘En Aptal Olan Hayatta Kalır’

#22 #DoğruSorular En Aptal Olan Hayatta Kalır

Aptal Nedir?

Aptal, Türkçe’de Argo’da kullanılır. Argo kullandığım bir kelime var mı anımsamıyorum ama aptal dediğim bir insan olmadı. Artık günümüzde gerçekten aptal olana aptal denilmez. Aptal daha çok fırsatları kaçırmış olan, özgüvenini yakalayamayan ve belki sosyal uyumluluğu az olan kişilere denir ya da aşağılamak için kullanılan bir sözcüğe dönüşmüştür. Aptalın mecazi anlamları onu oldukça güçlendirmiştir.

Alık, ahmak, geri zekalı, gerzek, salık, salak, aklievvel, budala, akılsız, avanak, mankafa, kafasız, şapşal, enayi, kalın kafalı, sersem, bön, sümsük, yarım akıllı, zevzek, beyinsiz, zeka yoksunu, dingil, açık ağızlı, ayran ağızlı, embesil, malak, şaban, aklı kısa, saf, ebleh, kelek, hırt, kavrayışsız, kelle, aymaz, enayi dümbeleği… Aptal kelimesinin mecazi ve asıl anlamına karşılık gelen kelimelerdir.

Türk Dil Kurumu’na göre  ‘Aptal’ kelimesi, Arapça ‘Ebdāl’ sözcüğünden evrilmiştir. ‘Zekasından dolayı yeterince düşünemeyip akıllıca hareket edemeyen, ‘budala’ olarak tanımlamıştır. Açıkçası bu tanımı kapsamlı bulamadığımı söylemeliyim, ve budala ile aptal aslında kökteş kelimeler, belki anlamına sadık kalan bir kelime ama sözlükte açıklamak için yeterli değil.

Merriam-Webster ise, her sene yılın sözcüğünü seçen meşhur kuruluş, şöyle tanımlamış: zihni yavaş, mantıksız kararlar veren veya davranışlarda bulunan, zekadan yoksun, düşüncesizce hareket eden, ilgi ve anlamdan yoksun, dikkatsiz tavır (slow of mind, given to unintelligent decisions or acts, lacking intelligence, unreasoned thinking or acting, lacking interest or point, careless manner). Bu açıklama bana göre daha yerinde ve kapsamlı. Daha doğrusu asıl anlamına yakın bir tanımlama.

Aptal, Abdal kelimesinden devşirme. Abdal, gezgin, mecaz anlamıyla dilenci anlamına gelir, Anadolu’da meczup dervişler için kullanılırmış (Nişanyan Sözlük). ‘Abdal’ kelimesi de ‘Budala’ kelimesi de aynı Arapça kökenlidir ve ‘bdl’ yani ‘bedel’ anlamındadır. Bedel ödeyen ya da derviş zamanla anlam kayması yaşamış olmalı. Nişanyan sözlüğü bu anlam kaymasının 13.YY’da olduğunu not etmiştir, ki bu bilgi doğruysa, siyasi bir yönlendirme demem yanlış olmaz, özellikle Mevlana Celaleddin Rumi’nin 13.YY’da yaşadığını ve düşüncelerinin büyük eleştiriler aldığını düşünürsek. Elbette kaynağım olmadan tahmin yürütüyorum ama mantıksız bir tahmin de değil. Rumi’nin Aptallık üzerine bir deyişiyle, emin olmadığım bu konuyu, kapatıyorum:

Aptallık dediğim, halka iki kat maskara olan adamın ahmaklığı değildir. Bu Aptallık, o’na hayran olan adamın aptallığıdır.

Aptal ve aptallık ile beraber söylenen bir sözcük grubu daha var: Cahil, cühela, cehil, cehalet, tecahül ve cahillik. Hepsi Arapça ‘Cehl’ kökünden gelir, Türkçe’de karşılığı ‘Bilmemek’tir. Aslında ilim bilmemektir. Aptallık ile bazen kesişir, bazen konuya dahil değildir.

Antik Yunan’da, Amathia, adında bir durumdan söz edilir, Sophia’nin (Bilgelik) karşıtı olarak düşünülürmüş: bilmek istememe, cahillikte ısrar etme anlamına geliyormuş.

Evrende En Çok Bulunan Şey: Aptallık!

“Evrende en bol bulunan iki şey hidrojen ve aptallıktır” söylemi İtalyan tarihçi, akademisyen ve yazar Carlo Maria Cipolla’ya atfedilir. Doğruluğunu teyit edemedim ama söylememiştir de demek mümkün değil. Nedenlerim var, okuduğum kitabı! The Basic Laws of Human Stupidity (İnsan Aptallığının Beş Temel Kuralı), aptallık ile ilgili beş kural açıklamış. En basit anlatımla: ‘Birinci kuralda insanların çevrelerindeki aptal bireyleri hafife aldıklarını söylemiş, ikinci kural ise bir kişinin aptal olma olasılığı diğer özelliklerinden bağımsızdır. Sonraki maddesi ise aptal insanın tanımı ile devam ediyor, şöyle ki, aptal insan diğer insana ya da bir grup insana, kendi kazancı hatta bazen kaybı olduğu halde kaybettiren insan olduğunu söylemiştir. Dördüncü kural ise aptal olmayan insanlar ile ilgili, aptal olmayan insanlar, aptal olan insanların vereceği zararı her zaman yanlış hesaplar. Son madde olarak ise aptal insanın en tehlikeli insan olduğunu söylemiştir.’

İnsan davranışına göre ise dört tip insan tanımlamıştır. Umutsuzlar, sadece kendisine zararı dokunur, diğer insanların ise kazancıdır. Zekiler hem kendi çıkarlarını hem de diğerlerinin çıkarlarını korur. Eşkıyalar, sadece kendi yararını korur ve başkalarının zararıdır. Sonunda yine aptallar, diğerleri için hiçbir fayda sağlamadığı gibi kendilerine de zarar verirler. İşte yazar diyor ki bu aptallar toplumlar için eşkıyalardan daha zararlıdır. Bunun nedenini ise şöyle açıklıyor; rasyonel bir davranış tahmin edilebilir ve önlenebilir ama aptallığın tahmin edilmesi mümkün olmayan mantıksız davranışları vardır.

Bertrand Russell cümlesi ile Cipolla’nin düşüncelerini desteklemek mümkün:

Dünyadaki sorun, aptalların kendinden emin olması ve zekilerin şüphelerle dolu olmasıdır.

Toplumsal Aptallık

Bonhoeffer’in Aptallık Teorisi, aptallık üzerine okuma yaparken ilk karşıma çıkan kapsamlı bir açıklama oldu. Şunu arıyordum, bir toplumun aptallaşması nasıl mümkün olabilir.

Aptallık Teorisini yazan Dietrich Bonhoeffer (1906-1945), Aristokrat bir aileden geliyor, entellektüel demek mümkün. Bonhoeffer Neo-Orthodox (Yeni-Ortodoks) bir ilahiyatçıdır ve Nazilerin iktidara gelmesi ile beraber antisemitizme ve rejime karşı çıkmıştır. Hitlere düzenlenen başarısız suikastin sanıklarına yakınlığı sebebiyle 1944’te hapse atılmıştır. Hapishanede yazdığı ünlü mektuplarında Aptallığın Teorisini anlatmış, 1945’te Flossenbürg Toplama Kampında idam edilirken de ‘Yaptığımız her şeyden sorumluyuz.” demiştir:

“Eylem bir düşünceden değil, sorumluluk almaya hazır olma durumundan ortaya çıkar.” Belki altını defalarca çizmek isteyeceğim bir not.

Dietrich Bonhoeffer, aptalların kötülerden daha tehlikeli olduğunu savunur:

Aptallığa karşı savunmasız durumdayız. Politik ve dini hareketlerde aptallık hastalığına daha sık rastlanıyor. Kötüyü tespit etmek kolaydır, ancak aptallık için aynı şey geçerli değil. Aptallık psikolojik olmaktan çok sosyolojik bir sorun. Aptallık toplum mühendisliği sonucudur. Düşünce sistematiği bozulmuş bu kişiler ile tartışmak yararsızdır. Ahlaki bir toplumun nihai sınavı, çocuklarına nasıl bir dünya bıraktığıdır. Aptallıktan kurtulmak için onun doğasını anlamalıyız. Aptallık özünde entellektüel bir kusur değildir, ahlaki bir kusurdur. Aptallık sorununa grup halindeki bireylerde daha çok rastlanır.

Aptal Olma Hali ve Toplumsal Kabül

En Aptal Olan Hayatta Kalır!

‘En güçlü olan hayatta kalır’ ilkesi Biyolog, Doğa Bilimci ve Evrim Teorisyeni Charles R. Darwin’e atfedilir. Bunu destekleyen bir kaynak bulamadım, fakat doğa yaşamı çerçevesinde söylenen ve akabinde doğal seleksiyon ile açıklanacak bu ilkeyi alıp revize etmeme kimse engel olamazdı. Şöyle güncelledim: ‘En aptal olan hayatta kalır.’ Darwin’in yaşadığı 19 yy’dan günümüze küçük bir revizyon, ya da evrimsel bir gerileme notu olarak bakmak mümkündür.

Aptallık ve Şans Tarihi Nasıl Değiştirdi? (Orijinal adıyla “The Hinge Factor: How Chance and Stupidity Have Changed History”) Erik Durschmeid tarafından yazılmış bir kitaptır. Yine aptallık üzerine okuma yaparken karşıma çıktı. Kitap, tarihteki önemli olayların bazılarının, planlanmış stratejilerden çok rastlantılar, aptallıklar ve şansın etkisiyle şekillendiğini anlatıyor. Bu anlamda çekici bir konu, çünkü olay örgüsünü anlamsız kılıyor.

Durschmeid, tarihin dönüm noktalarını “menteşe faktörü” olarak adlandırmış; yani, bu noktalar kritik anlarda küçük bir olayın büyük değişikliklere yol açtığı anlardır.

Örneğin, Waterloo Savaşı’nda, 1815, Napolyon’un yenilgisinde hava koşullarının beklenmedik bir rol oynadığını ele alır. Ağır yağmurlar, Fransız ordusunun hareketlerini yavaşlatarak önemli bir gecikmeye neden olmuş ve müttefiklerin toparlanmasına fırsat vermiştir. Bu gibi küçük bir hava değişikliği, Avrupa tarihinin akışını değiştiren bir sonuç doğurmuştur.

Wellington Waterloo Savaşı’ndan, Robert Alexander Hillingford

Bu olaylar, tarihin büyük figürlerinin zekâlarından veya planlarından ziyade şansın ve bazen aptallığın tarihin akışını değiştirdiğini vurgular. Kitap, tarihin neden bu şekilde geliştiğini daha derinlemesine anlamak isteyen okuyucular için düşündürücü bir bakış açısı sunar ve tarihin her zaman büyük liderlerin vizyonlarıyla değil, bazen de tamamen rastlantılarla şekillendiğini gösterir. Diğer bir örnek ise benim de merakla ilk önce aradığım Hitler ve Nazi Almanyası idi. Hitler’in Barbarossa Harekâtı (1941); Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliği’ne başlattığı saldırıda, Hitler’in yanlış stratejik kararları ve kış mevsimini hafife alması büyük bir fiyasko ile sonuçlandığını, Sovyetler’in sert kışı ve hazırlıksız Nazi ordusu, savaşın gidişatını tamamen değiştirdiğini anlatır.

Barbarossa Harekatı, 1941

Yine başka acı bir örnek Hiroşima’ya atılan Atom Bombası (1945); Kitapta, Hiroşima’ya atılan atom bombasının hedefinin aslında başka bir şehir olduğu fakat hava koşulları nedeniyle uçak rotasının değiştirildiği anlatılıyor. Bu küçük değişiklik, tarihin en yıkıcı olaylarından birinin sonucunu değiştiren tesadüflerden biridir. Bu bilgiyi teyit etmek için bir kaç kaynak araştırdım ama bulamadım. O sebeple tarihçilerin notuna açık, doğrulatamadığım bir bilgi.

Erik Durschmeid, bu ve benzeri birçok olayı inceleyerek, tarihin aslında ne kadar kırılgan olduğunu, bazen küçük hataların veya rastlantıların devrim niteliğinde sonuçlara yol açabileceğini göstermektedir. Kitap, tarihsel olayların yalnızca stratejik dehalarla değil, aynı zamanda şans ve aptallıkla da şekillendiğine dair ilginç bir bakış açısı sunar.

Servet ve gücün yoğunlaşmasının serbest piyasanın bir sonucu olmadığı gerçeğini göz ardı etme konusunda genel bir sessiz anlaşma, aptallığın bir örneğidir - George Orwell

Aptallık Sempatisi

‘Bir Aptal, Her Durumda Paçayı Kurtarır.’

‘Bir aptal, her durumda paçayı kurtarır’ sözü elitist bir bakış açısına sahiptir, çünkü birinin aptal olması sempatik bir durumdur ve bu sözün elitist olmasının sebebi üstten bakıştır, elit kişi karşısındakinin aptal olduğunu bilir ve kendisini bu durumda üstün görür. Sayılabilir birçok psikolojik ve sosyal sebebleri vardır, aptallık insanın mükemmel olmadığının en yalın örneğidir. Simpsons dizindeki ana karakter Homer Simpson bu anlamda aptal insana duyulan sempatinin örneğidir. Diğer bir sebep ise aptallık masumiyet ve hassasiyet ile ilişkilendirilir. Forest Gump filminin etkisini bu bakışla anlamak mümkündür. Aptallık genel olarak zararsız görülür, tehdit içermez. Bu ve benzeri birçok sebepler nedeniyle aptal insanların paçayı kurtardığını söylemek yanlış olmaz.

The Praise of Folly’ (Aptallığa Övgü) kitabında, Desiderius Erasmus, 1509, sosyal, dini ve politik enstitüleri kritize etmiştir. Aptallığın insan yaşamındaki rolünü bir gereklilik olarak değerlendirmiştir. İnsanların mutlu olması, akılsızlıkları, yalakalıkları, kendini kandırmaları sosyal uyumluluk için gereklidir der. Hayatın her açıdan, aşk dahil, arkadaşlık ve hatta din, belli bir aptallığa bağlıdır. Daha sonra ise sosyal hayattaki kurumları ve gördüğü aptallıklara eleştiri getirmiştir. Bu kısmı ironiktir. Erasmus öğrenci değişim programlarına adını veren aynı Erasmus’tur. Getirdiği eleştirinin ve bu aptallık övgüsünün günümüzde tam da sorguladığımız anlardayız, Erasmus, kitabını yazdıktan 515 yıl sonra.

Desiderius Erasmus, 1466 – 1536
Bir aptallık ne kadar sık tekrarlanırsa, o kadar bilgelik görüntüsü kazanır - Voltaire (François-Marie Arouet, 1694-1778)

Thomas Erikson, ’Surrounded By Idiots’ (Aptallarla çevrilmiş) kitabında aptallığın karakter çatışmalarından ve iletişim problemlerinden kaynaklandığını anlatır ve dört karakter grubundan bahseder:

  • Kırmızı: Rekabetçidir, iddialıdır ve kararlıdır. Amaç odaklıdır fakat agresif ve duyarsız algılanır.
  • Sarı: Sosyal, coşkulu ve ikna edicidir. İletişim kurmakta oldukça iyi olmakla beraber, dikkat kesilmede ve detaylarda problem yaşayabilir.
  • Yeşil: Sabırlı ve sakindir, ayrıca destekçidir. Güvenilirdir ama çatışmalardan kaçınır ve değişime dirençlidir.
  • Mavi: Analitik düşünen, detaylara dikkat eden, metodik insanlardır . Fazla eleştirel ve serttir.

Bu iletişimde aptallık şöyle bir yer ediniyor, mesela kırmızı karakterin direkt iletişimi yeşil için saldırgan gelebilir. Sarının coşkulu hali mavi için yüzeysel gelebilir. Ve bu karakter farklılıkları süreçler ile ilgili anlamsız problemlere sebebiyet verir. Her grup diğerlerinin aptal olduğunu düşünür çünkü iletişim dilleri tamamen farklıdır. Fakat bu kitap yalancı bilim eleştirileri almıştır, Pseudoscience, güvenilir bir kaynak kitap olmadığı söylenir. Diğer taraftan geliştirdiği bu sistemi çok yüzeysel bulsam da iletişim dili farklılıklarının, iletişim problemlerine sebep olduğu muhakkak. Mesela ben yüksek ve öfkeli sesle paralize olurum, emir kipi irrite eder, siz yerine sen denilmesi saygısızca gelir. Fakat tüm örneklerim bir başkası için normal günlük iletişim dilidir. Diğer taraftan iş hayatında da karekter ve iletişim farklılıklarına göre iletişimi geliştirme çalışmaları yapılmakta, pozitif bir iletişim amaçlanmaktadır. Aslında kitabın içeriği bence gerçeklikten ve bilimsel ispattan o kadar uzak değildir. Ya da sadece aptallık ile ilgili çizdiği iletişim problemini not etmek dahi önemli, araştırmaya değer. Ama burada bahsedilen aptallık kişilerin zekası ya da yetenekleri ile ilgili değildir (Benzer başka bir metod için DISC, William Marston, 1920s).

Standart Aptallık

Konuyu yavaş yavaş toparlıyorum, ama öncesinde komediye değinmek isterim. Ve komedi de fiziksel ve zihinsel olarak aptal olma halini kullanan iki isim üzerinden sosyal kabuldeki yerini tekrar anlatmak niyetindeyim.

Birinci isim, Charlie Chaplin, komedilerinde ‘aptal’ daha çok bulunduğu ortama adepte olmakta zorluk çeken bir karakteri oynar. Modern Zamanlar filminde endüstriyel yaşama adepte olmakta zorlanan bir karakteri canlandırır, ve bu zorluk izleyiciler için fiziksel ve zihinsel olarak aptal bir birey imajı çizer. Bu da karakterin masum, sakar, fazla zeki olmayan, ama kesinlikle sempatik olmasına sebebiyet verir. Aslında sistem eleştirisi olan bir alt metni vardır filmin.

Charlie Chaplin, Modern Times, 1936 (Charlie Chaplin YouTube Channel)

İkinci isim, Andy Kaufman, ‘aptal’ olma halini bu kadar net göstermez, seyirci bu bir performans mı yoksa gerçek mi arasında gidip gelir, kesinlikle amacı izleyiciye sempatik görünmek değildir, rahatsız eden bir aptallığı canlandırır. ‘Mighty Mouse’ performansında, seyirci karşısına geçip, hiçbir şey söylemeden, birkaç dakika bir tema şarkı çalarken sessizce bekleyip, şarkının sadece bir cümlesine eşlik edip, performansını tamamlar: ‘Here I Come To Save The Day!’ Seyiriciyi oldukça zorlayacak bir performans olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Andy Kaufman, Mighty Mouse, 1975 (YouTube Channel)

Aptallık, hemfikir olamayacağımız konulardan birisi, Chaplin’in karakterleri masumiyeti toplumu kritize etmek için bir yol olarak, aptallığa duyulan sempatiyi çok iyi kullanırken, Kaufman, aptallığı toplumu provoke etmek için kullanır, kafa karıştırıcıdır ve sempatik değildir. Şakayı anlamaktan dahi uzak, kızgın bir kitle yaratır. Hangi aptal karakteri görmek, izlemek istersinizin cevabı bulunduğunuz toplum hakkında bilgi verir. Ben biraz rahatsız eden aptallıklara tarafım, şöyle ağız dolusu ‘aptal aptal aptal’ diyemiyeceğimiz türden, argo kullanmadığıma göre, dememek yerinde. İlk başta söylediğim gibi tercihlerde hemfikir olamayabiliriz, ama, hemfikir olduğumuz bir aptallık hali illa ki vardır.

Peki bu toplumsal aptallığın bir standardı var mı?

Topluma yayılmış, alışkanlıklar halinde devam eden, sorgusuzca normal kabul edildiği, ama mantıklı olmayan, olmadığı gibi toplumsal bir yararı da olmayan hareketler, davranışlar ve rituellerdir.

Tanım: Sosyal normların koşulsuz kabulü, sorgulamadan, yararını ya da zararını değerlendirmeden devam ettirmek, değişime direnmek, zararlı bile olsa statükoyu korumak, uzman görüşlerini dinlememek, yüzeysel değerler geliştirmek, tüm bunlar toplu bir aptallığın sebepleri olabilir, en çok ta kısa vadeli çıkarlar için alınan hızlı kararlar ‘Standart Bir Aptallık’ olarak tanımlanır.

Toplumsal aptallık kompleks bir durum, çünkü içerisinde hem aptalları hem de entellektüelleri barındırır, ve tüm ahengiyle belli davranış kalıpları, inanç sistemleri içerisinde devinir. Çünkü herkes böyle yapıyordur. Yapmıyorsa kötüdür, ahmaktır, kaybetmeye mahkumdur, ve en kötüsü de dışlanır.

Sonuçlarına göre yargılarsanız, aptallık ile kötülük aynıdır - Margaret Atwood

Sevgiler,

Deniz

Referanslar


  • Usta:Sensei:Master:Üstad
    Yaşamda ustalıkla ilgili okumalar yaparken şöyle bir not okudum usta olmak üzerine: ‘Elleri çalışmaktan sertleşene de zihnini kullanarak güçlendirene de usta denir.’ Oxford Sözlüğü (Oxford Dictionary) usta olmayı şöyle tanımlamış: bir zanaati bütün incelikleriyle gereği gibi öğrenmiş olan ve onu kendi başına uygulayabilen, yapabilen kimse. Mesela yıllanmış bir doktor, sanatçı yoga eğitmeni marangoz alanında usta … Continue reading Usta:Sensei:Master:Üstad
  • 3 Anlam Yasası
    Bir amaçla yaşamak, bir anlam arayışı sizi sağlıklı kılar demiş Victor Emil Frankl, 1905-1997, şunu da eklemiş: bir kişi derin bir anlam bulamazsa dikkatini haz alabileceği şeylerle dağıtır. En rahatsız ve kırılgan ruh dahi amacına yöneldikce değişir diye eklemek istiyorum.Hayat hikayemizi gücün ve hazzın varlığına değil de bir anlama, manaya yüklemek… Gücün hala ilkel tarafımızı … Continue reading 3 Anlam Yasası
  • Wellness, 2025, 2025 Plus #WellnessTrends2025
    Wellness 2025 ve ilerisi için şunu ilk elden aktarmam mümkün, bireyin bütünselliğine ve fonksiyonelleşmesine tanıklık edeceğiz. Beden, akıl ve ruh üçlemesinin birbiriyle bağlarının bilimsel kanıtları ile meşgul olacağımız bir dönemdeyiz. ‘High Level Wellness’ diyebiliriz, ki bu ismin tanımını yapan kişi Halbert L-Dunn‘dır (1971). Bütünsel ya da bütüncül sağlık kavramını terk ediyoruz, bireye keskin bir geçiş … Continue reading Wellness, 2025, 2025 Plus #WellnessTrends2025
  • ‘En Aptal Olan Hayatta Kalır’
    Aptal Nedir? Aptal, Türkçe’de Argo’da kullanılır. Argo kullandığım bir kelime var mı anımsamıyorum ama aptal dediğim bir insan olmadı. Artık günümüzde gerçekten aptal olana aptal denilmez. Aptal daha çok fırsatları kaçırmış olan, özgüvenini yakalayamayan ve belki sosyal uyumluluğu az olan kişilere denir ya da aşağılamak için kullanılan bir sözcüğe dönüşmüştür. Aptalın mecazi anlamları onu oldukça … Continue reading ‘En Aptal Olan Hayatta Kalır’
  • Şanslı Mısınız?
    Şans Sıklıkla andığım okutman ve yazar Celil Oker ‘Yaratıcılık’ dersinde, Bilgi Üniversitesinde okurken, yaratıcılığın öğrenilebilir teknikleri olduğunu anlatmıştı. Bu klasik bir tartışma konusu, yaratıcılık öğrenilebilir mi? Aynı paralel de eşlik eden başka bir konu ise ‘Şans’: James H. Austin şansı anlattığı bir kitabı mevcut, şansın dört farklı türünü tanımlıyor. Şansın kontrol edilebilir olduğunu söylüyor. 01 … Continue reading Şanslı Mısınız?

 


Discover more from DO Wellness

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Leave a comment