Kısa bir süre için Adana’daydım ve ayağımı sakatladım, bir süre yürümem kısıtlandı. Bu benim için zihnimin de kısıtlanması demek: ‘Neden yürüyoruz?’ Sorusuna cevabım kısacası düşünmek için yürüyorum.
Peki bu gerçekte böyle mi? Yoksa ‘pseudoscience’ yani yalancı bilim mi?
Geçenlerde bir makale okudum ve insanların neden yürümesi gerektiğini anlatıyordu, şöyle bitiriyordu cümlesini: ‘We were born to do it’ (Bunu yapmak için doğmuşuz). Binlerce yıldır iki ayak üstünde sürdürüyoruz hayatımızı, ilginç bir şekilde içgüdüsel olarak bir bebek yürüme eğilimindedir. Sanıyorum insanoğlunun güdümle yaptığı yegane hareketlerden birisi, emeklemekten yürümeye geçmek. Antropolojist Profesor Patricia Kramer bu konuyu şöyle özetlemiş: insanlar milyonlarca yıldır iyi bir yürüyüşçü olmak için evrildi.
Ben bu söylemi bir ileri seviyeye taşıyorum, bedenin işçiliği geliştikçe yürümenin inceliği de arttı ve yürümek zihinle eşleşti, yürüdükçe düşündü, düşündükçe öğrendi. Yürümek size bir noktadan diğerine gitmede yardımcı oldu, fiziksel bir anlamı vardı ve fakat o anlarda zihin dinlendi, karar vermeye ve düşünmeye fırsatı oldu, hizalandı.
Kısacası dört milyon yıldır iki ayak üzerindeyiz ve zihinle beden arasındaki ilişkiyi anlatmaya gerek yok ama okumak isterseniz, sizinle okuduğum araştırma referanslarını altta paylaşıyorum. Ben asıl soruna doğru ilerlemek istiyorum, biz sedanter bir yaşam için uygun değiliz. Yani bilgisayar başında, koltukta televizyon karşısında, yatakta elinde telefon ile yaşamaya uygun değiliz.
Milyonlarca yıl bunun için evrilmedik.
‘Yürümenin Felsefesi’, Frederic Gros tarafından yazılmış ve romantize edilmiş bir eser. Evet, bu makaleyi yazmadan önce bu kitabı okudum. Romantik kısmı şuradan geliyor, toplum kurallarının dışında kalan tüm insan tiplemelerini yürüyenler etiketinin altında toplamış, kim mi bunlar: aylaklar, göçebeler, sürgünler, hacılar, kaçaklar, seyyahlar, münzeviler, mülteciler ve evet hepsi yürüyorlar. Uzun uzun yürüyorlar, bazen bir amaçla, bazen bir hayale, bazen bir kurtuluş hikayesine, bazen sıradan bir sofraya erişmek için hep yürümüşler.
Kitap içerisinde bazı derlemeleri ve referansları var, düşünürler ya da çok bilinen felsefelerden, mesela diyor ki Hindu Felsefesine göre yürümek insanı özgürleştirir. Bence hayvanların tümünü, memeli Homo Sapiens dahil olmak üzere özgürleştirir, bundandır ki özgürce koşan vahşi bir at bizi heyecanlandırır. Yürüdükçe, göçebe olmuş atalarımızın genetik kodlarını taşıdığımıza göre, özgürüz; çünkü yürüdükçe yemek buluruz, yürüdükçe evi buluruz. Gezgin de olsa bir yuvası vardır insanın, gökyüzü, güneş, manzara, kültürler bir yere kadar, insan yürürken döneceğini ya da varacağını bilir. Yani yürümek amaçlı bir eylemdir, amaçlı insanın yapamayacağı şey yoktur. Amaç edinmek ile özgür bir birey arasındaki bağ çok güçlüdür.
Massachusetts Üniversitesinde yapılan bir araştırmada orta yaşlı bir insanın günde ortalama yedi bin adım atması gerektiği saptanmış, özellikle beyin sağlığınızı korumak için bu gerekli. Biliyorum yürürken ilk hedef zayıflamak ya da kan şekerini düşürmek gibi bedensel ihtiyaçları gidermek oluyor ama aslında yürümek öncelikle beynin temel ihtiyacı.
Kısacası yürümek zorundayız!
Yürümenin ardarda sıralanan bir çok faydasını okuyoruz, ama gerçekten ispatlı ve doğru mu? Mesela yürümek sizi güzelleştirir, az sinirli yapar, kararlı yapar, hayır demeyi öğretir, sonuçta daha çekici yapar desem bana inanır mısınız?
Denge ve koordinasyonu geliştirdiği muhakkak, kemik yoğunluğunu koruduğu, sindirimi desteklediği, eklem sağlığını geliştirdiği, stresi azalttığı, bağışıklık sistemini güçlendirdiği, soğuk algınlığını azalttığı ispatlı bir kaç temel konu.
Peki nasıl yürümeliyiz?
Sadece başlayarak!
Yürümenin hem romantik hem bilimsel taraflarını Wellness çatısında anlamlı bir nedeni olduğunu çalışırken beynin beyaz maddesi araştırmalarına ulaştım. Beyaz ferah ferah, depresyondan uzak dememe kalmadı. Dilinizi ısırın! Çünkü arasındaki negatif ilişkiden emin olduğum, depresyon ve yürüyüş, meğerse beynin beyaz maddesi ile ilişkilendiriliyormuş. Çok mantıklı dedim okurken.
Linkini altta paylaşıyorum, Florida Üniversitesi ve Harvard Tıp Okulunun ortak araştırmasında beyin yapısı ve çift görev performansında yürümenin genç ve yaşlı bireyler üzerindeki ilişkisi incelenmiş. Bu ne demek? Çift görev performansı iki ya da daha fazla görevin eş zamanlı yapılabilmesi anlamına geliyor, kognitif işleyiş ve yönetimsel işleyiş devreye giriyor. Mesela birisiyle konuşurken yürümek çift görev performansına bir örnektir. Çift görev performansı nörolojik rahatsızlıklarda etkilenir ve çift görev karmaşası ya da yerine getirememe yaşanır. Ne demek istiyorlar? Örnek üzerinden ilerlersem yürürken konuşmak, konuşurken öncelikli görevimiz yürümek, dengede kalmak ya da engeller varsa onları aşmak ve eş zamanlı olarak dialoğu sürdürmek, düşünebilmek. Rahatsızlıklar meydana geldiğinde bu çift görev performansı bozulur, mesela kişi kolayca dengesini kaybeder ya da konuşmayı önceliklendirip durarak sohbet eder. Yaşlılık bilimi bu alanda çok fazla çalışma yapıyor. Bahsettiğim güncel çalışmada ise bulgulardan en ilginç olanı her dört yaşlı bireyin birinde yürüme zorluklarına rastlanıyor olması, yaşlı bireylerde aniden gelişen bilişsel kontrol yerine getirilirken, mobilite problemlerinin görülüyor olması (çoklu görevler tamamlarken yürüyememek); bu yaşlanmanın bir sonucu olarak görülüyor ve yayılmış beyin zayıflaması ya da körelme olarak adlandırılıyor. Altı çizilen ana konulardan birisi beynin beyaz maddesinde yer alan Myelin tabakası inceldikçe ve sinir uçlarını darbe yaralanmalardan koruma konusunda eski performansını sergileyemedikçe, aktif öğrenme, hafıza, planlama, sorgulama, yargılama gibi alanların etkilendiğini göstermektedir. Autizm, major depresyon, şizofreni, disleksi, alzeihmer gibi rahatsızlıkların yine Myelin tabakası ile ilgili olduğunu düşünüyorlar. Beynin beyaz maddesi ile yaşlanma arasında bir ilişki var. Hayır düşündüğünüz gibi değil, sevgi dolu bir ilişki değil bu. Bu araştırmanın katılımcılarından altı ay boyunca tempolu yürüyüş yapmaları isteniyor, daha iyi kardiyovasküler antrenman yapanların hafıza aktivitelerinde gelişme, ayrıca beynin beyaz maddesinde pozitif değişiklikler gözlemlenmiş.
Kısacası yürümek hatırlamanızı, planlamanızı, doğru yargılarda bulunmanızı, sorgulamanızı dolayısı ile karar süreçlerini etkiler.
Karar vermek için yürüyün kavramsal olarak havada asılı kalan bir açıklama oluyordu, bu araştırma bilimsel olarak nedenlerini sıralamakta.
Yani yürümek sizi düşündürür.
Ayrıca yürümek sizi susatır, her gün yeterli miktarda su içtiğinizden emin olun.
‘Neden Yürüyoruz?’ Sorusunu felsefi bir açıdan değerlendirdim, devam notlarına buradan erişebilirsiniz:
Referanslar:
https://medlineplus.gov/ency/article/002344.htm
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3201847/
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/11296301/
https://www.medicalnewstoday.com/articles/318966#White-matter-in-psychiatric-disease
https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S1053811921005814
https://www.hindawi.com/journals/np/2020/8856621/
https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fnagi.2022.809281/full
Discover more from DO Wellness
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
One thought on “Neden Yürüyoruz?”