Ya Robot’lar aslında biz isek
Günün büyük bir bölümünde çalışan insanlar, güneşi görmeyenler, çalıştığı müddetçe var olanlar, tüm ekosistemin çalışma düzeni üzerine kurulmuş olması, ekonomik stabilite olmaması sebebiyle çalışma hattında bir robota dönüşenler aslında biz olabilir miyiz?
Sabah kalk işe git, çalış, azla yetin, eve dön, az ye, az uyu, daha çok çalış, daha az kazan, daha az tatil yap, seni hayata bağlayan bir hobin olmasın, çalış, uyu, kalk, emre uy, emir al, topu at Ali, Ali topu tut. Cin Ali fişlerinden bu yana bu hikaye düzeninde (narrative) yaşamıyor muyuz? İlkokul fişlerindeki kadar düz bir hayat.
Bu sebeple: I robot ‘Hello’
I robot ‘Hello’
“Hello!”. 107 yıl önce ve bugün olduğu gibi: ilk kablosuz telefon iletişiminde söylenen kelime olmuş. Telefonun halihazırda icat olduğu ve analog hatların üzerinden ‘Alo!’ nidasıyla avizesi kaldırılırken, ilk kablosuz görüşmede ‘Merhaba!’ denmiş.
Aslında gelecekte kullanılacak bir teknolojinin ilk adımı radyo frekansı üzerinden gerçekleştirilirken, Atlantik’i geçmiş ve başarıya ulaşmış, yıl sadece 1915. Bu deneme öncesi yapılabilir bir teknoloji olduğu öngörüsü zaten varmış. 90’larda kullanılmaya başlayan cep telefonlarının hücresel veri aktarım teknolojisine kadar bu öngörü yerleşmiş. Bu şu demek, şu anda fütüristlerin ya da bilimkurgu yazarlarının, anlatıcılarının aktardığı teknoloji ve dünyanın teknoloji evrimi bir gün gerçek olabilir. Bu olasılığı düşünerek geçmişin bugününe bakmaya başladım, bir çok uluslararası yazar, tasarımcı, bilim insanlarının gelecek öngörülerini okudum, tasarımlarına baktım (erişebildiklerime).


Tüm merakım ‘Gelecek’ kavramına yüklediğimiz anlamlarda ya da hissettirdiği duyguda… Geçirdiğimiz Pandemi ve kapanma süreçlerinde, henüz pandemi ile yaşamayı anlamaya çalışırken; gelecek yeni olası pandemi vakalarını, yeni dünya düzeni gelecek kurgularını, dijital çağa hızlı adaptasyonu gibi senaryoları aktaran, izlediğimiz Netflix, Hulu, Amazon Prime gibi platformların birçok yapımları oldu, ve hatta bir Türk yapımı da bu serüvene katılıp bugünün geçmişine Pera Palas’a gitti. Hepimiz, tüm dünya ile eş zamanda hikayeleştirilen ‘Gelecekte Dünya’ ile tanıştık. Artık dünya dışındaki bir hayat fikri, uzay yolculuğu, 3D gıda üretimi, teknolojik evler, çip takılan insanlar, yaşlanmanın geciktirilmesi, yaşam süresinin uzaması ve bu tip filmler ütopik gelmiyor, çünkü tam da o beklenen geleceğin içerisindeyiz. Tüm bu gelecek kurgusunu güncel ekonomi, savaş, kıtlık ve diğer yaşamsal korkular olmadan, bağımsız yazıyorum. Gelecekten umutlu olmaktan geleceği merak etmeye doğru bir duygu değişimi yaşıyoruz. Bunun sebebi ise son yüzyıllardır kurgulanan bu geleceğin tam da içinde olmamız.
Kemal Sunal’ın bir filmine de konu olan insan görünümlü robotların eş olabilme fikri dahi uç bir örnek ya da fantezi değil (Japon İşi, 1987). Son dönem Google’ın çalışmalarından, robotların duygusal bir karakter geliştirebildiği ve manipülatif olabildiğini okuduk (Sızdırılan bilgiye göre, yapay zeka sohbet robotunun duyguları olduğu iddia edildi, henüz doğrulanmadı)… Yakın zamanda yine kamuoyu ile paylaşılmayan Open AI çalışmalarında komedi unsuru barındıran yapay zeka ile senaristlik ve editörlük alanlarının kaydedileceğine dair Time dergisinde bir yazı okudum (Yazıya göz atmak isterseniz buraya linkini bırakıyorum: tıklayınız Time Mag., 2023). Ve bu hikayenin orijinalini ya da ilk kez demek doğru olur, Karel Čapek, bir Çek Yazar, 1920’de yazmış (102 yıl önce yazılan bir kurguyu, günümüzde bir Google mühendisi gerçek olarak aktarıyor). Yazdığı hikayede yer alan Primus ve Helena karakterlerinin ikisi de robot, ruha sahip oluyorlar ya da duygusal zeka geliştiriyorlar ve aşık oluyorlar. Tiyatroda oynanan ve Türkiye’de de sergilenmiş R.U.R. (Rossum’s Universal Robots) 1920’de yayınlanmış ve 1921’de premier’i yapılmış. Bu kitap ‘Robot’ kelimesini literatüre kazandırmış. Sayın Čapek’in robotları içeren ve insan duygusal zekası dahil olmak üzere geliştirebileceği bir teknolojik dünyayı hayal etmesinin aniden oluşan bir yaratım sürecine bağlı olduğunu düşünmüyorum, elbette her hikayenin kümülatif bilinçten alıntısı var. Hepimizin ortak bir akıl olduğunu düşündüğümüzde, her gelecek kurgusunun bir gün gerçek olabileceğine ikna oluyorum. Ve bu son cümle aslında korkutucu. Bu kitapta kullanılan ‘Robota’ Slav dilinde kölelere yaptırılan iş anlamına geliyormuş. Yine kölelik ve ırkçılık konularına değiniyoruz bir anlamda. Yapay olarak üretilen, yoktan var edilen bu yaratıklar/robotlar, insandan ayrıştırılıp, sadece iş yapan, duygusu olmayan, hareketli cisimlerin isyan ettikleri bir hikaye aslında. Aslında robotlar, köleliğe karşı bir mücadelede diyebiliriz. ‘Rossum’s Universal Robots’, 1927’de Halit Fahri Ozansoy tarafından, ‘Alemşumul Suni İnsanlar Fabrikası’ olarak Türkçeye çevrilmiş. Yani ‘Robot’ bir ‘Suni insan’. Harika bir çeviri değil mi?


Gelecek konuşmalarına güncel ekonomi, iklim değişikliği, kıtlık, savaş gibi konuları dahil ettiğimizde; bizi korkutabilecek bir kavrama dönüşüyor. Kısacası geleceği merak etmekle, korkmak arasındayız ve belki iki duygu birden ve fakat umutlu olma halimiz sanıyorum daha çok geçmişe ait bir duygu oldu. Geçmişte umutluyduk demek elbette arabesk bir bakış içeriyor, belki bulunduğu güne adapte olmak istemeyen, gelişime kapalı bir toplumun sözleri olabilir gibi. Adapte olabiliyor muyuz? Elon Musk’ın en güncel teknoloji firması olduğu ve konuştuğumuz geleceği bugün yaptığını düşündüğümüzde, hala duygusal zeka ve iş hayatı kültürü ile ilgili problem yaşadığını gözlemliyoruz. Çalışanları mobbing davası açarken, kaçırdığımız nokta nedir diye düşünüyorum. Benim cevabım şöyle, sanıyorum bu teknolojik gelişmeleri kaldırabilir medeniyetler seviyesine henüz gelmedik.
Duygusal olarak gelişmemiş, şiddet, fazla acı, utanç, ve fazla ego gibi derin sosyolojik eğilimlerimizi dönüştürmeye ve eğitmeye çalışıyoruz. Son yüzyılın çekirdek ailesi sosyal olarak işlevsel değilken ve sağlıklı bireyler yetiştirmede çok başarılı olamamışken, duygusal dengesi olan bir toplum kültürü nasıl olmalı sorusunu yöneltememişken, dünün yarınını yaşıyoruz.
Oysa gelişim farklı bir şekilde ilerleseydi: bir birey, kişi, insan olma halinin ötesinde var olsaydı. Narsistik bir insan varlığı yaklaşımının ötesinde algılasaydık dünyayı, robotlaşan insanlar biz olmazdık diye düşünmeden edemiyorum (Anthropocentricism).
Belki diyorum gelecek etik ve ahlak kurgularını yapma zamanı geldi.
Çünkü gelecek bugün üretilirse gelecek.
Duygusal zekamız günümüz teknolojisini nasıl karşılamalı?
Teknoloji statü ve güç için yeni sembol/meta olmalı mı?
Teknoloji herkese yasaların sağlayamadığı eşitliği verebilir mi?
Teknoloji bize kayıp zamanı, insan olmayı yeniden sağlayabilir mi?
Sevgiler
Deniz
Not: 22 Temmuz 2022’de ilk kez yazdığım makalenin güncellenmiş halidir.
Discover more from DO Wellness
Subscribe to get the latest posts sent to your email.