‘To be nobody-but-yourself in a world which is doing its best, night and day, to make you everybody else’ E.E. Cumming
E.E. Cumming, American Poet
İki his ile yazmaya başlanabilir: boşluk hissi ve doluluk hissi
Günlük ya da ‘Jurnal’ kimimiz için bir alışkanlık, kimisi için garip bir durum. Kendi kendine konuşmak gibi bir şey, biraz delilik. İnsanların bilgiyi, duyguları, olayları, travmaları değerlendirme süreci farklıdır. Bunun bir çok nedeni olabilir, çocukluk temelli, travma sonrası bir durum ya da ihmal olabilir.
Yazmak ve kendi kendine konuşmak üzerine çokça yazabilirim, gülümsüyorum bu satırı yazarken çünkü yine yazmayan ve okumayan kişilere ulaşamayacak. İşte günlük tutmak böyle bir şey, ulaşacağınız bir kitleniz, okurunuz yok.
Yazan siz, okuyan siz!
Günlük yazarken küçükken bir konuda şikayet yazdığımı sonra üzerini karaladığımı anımsıyorum, malum kalabalık ailelerde mahrem olamıyor. Sonra buna çözüm olarak yaratıcı yazına geçtiğimi anımsıyorum, kendiliğinden gelişti, gizli şifreler gibi. Hala geriye dönük yazdığım hikayelerin alt okunmalarını yapabiliyorum, bir nevi günlük tuttuğumu anlıyorum. Sonra mesaj gizlenmiş öyküler yaratıcı, özgün öykülere, günlüklerim de gerçek notlara dönüştü. Ama her koşulda yazdım, şu anda da üç yazın olarak devam ediyorum: profesyonel, günlük ve yaratıcı.
Yazmayı aslında bir araç olarak kullandım, aklım ve kalbimin birleştiği bir çıkış noktası olarak düşünebiliriz. Benim çıkış noktamda yazmayı kendimi anlama aracı olarak kullanmam yani günlük yazmam sonra gelişen bir eylem oldu. Sürekli günlük yazsam da, yazdıklarım, notlarım tam bir döküm değildi, zihnimin şikayetleriydi aslında: ‘Jurnallemek’ ya da ‘Jurnal etmek’. Jurnallemek bir dönem politik ve fikri anlamda ispiyonlama anlamında kullanıldı ve bu eylemi yapanlara ‘Jurnalci’ dendi.
Yazar Cemi Meriç de iki ciltten oluşan Jurnal adlı kitaplarını yazarken duygularını, serzenişlerini, hayatla ilgili saptamalarını, vasiyetini, mektuplarını yazmıştır. Tesadüf değildir yazarlıkta ısrarcı olması ve ‘Jurnal’ adı altında kendini, düşüncelerini, başkasını anlatması çünkü görme kaybı olan bir insan için dışa dönme hallerinin başındadır yazma eylemi…
Araştırmalar gösteriyor ki depresyon, stres ve kaygı alanlarında bulunduğu hali anlama ve anlamlandırmada yazma eylemi oldukça yardımcı. Bazılarımız olayları, duyguları, bilgiyi içselleştirdikten sonra anlamlandırıyor: yazmak, spor, meditasyon gibi bireysel eylemler bu konuda kişiye yardımcı oluyor. Dışa aktarılan bu eylemler aslında iletişim halinde kalmak, normalleşmek ve temelde hayatta kalmak ile ilgili.
Özellikle travma hallerinde yazmak ‘Amigdala’ hareketliliğin azalmasını sağlar (Beynin Amigdala adlı bölümü duygusal öğrenmenin olduğu, bu sebeple korku temelli duygu ve öğrenme hallerinde hareketlilik oldukça artar). Yazma sırasında, travma yaşayan birey durumu kabul etmede yol alır, kendini ve olanları ifade etmek, yaşanılanı kabul etmek anlamına da gelir. Bu sebeple yazmak ile iyileşmek kesin ve mümkün diyemesem de yazmak ile iyileşme süreci başlar diyebilirim, aslında ben değil bilim söylüyor.
‘Jurnal’ her şey olabilir, mesela benim rüya günlüğüm, düşünce günlüğüm ve duygu günlüğüm var. Bunları beni geliştiren eylemler olarak düşünüyorum ve filtresiz olarak not alıyorum. Diğer taraftan psikoloji ve diğer modern tıp alanlarında terapötik yazım olarak yapılan ve hastanın iyileşmesinin amaçlandığı çalışmalar var. Bu çalışmaların tam olarak sinir sistemi üzerinde etkili olduğu ispatlanmamış olsa da iyileşme ya da yaşam aktivitelerinde gelişme olduğu gözlemlenmiştir.
Bir dönem öğrendiğim bir pratiği sizinle paylaşmak istiyorum, bu yazın pratiğinde yaşadığınız olayı senaryolaştırıyorsunuz, senaryo yazım tekniği gibi ‘görüntü ve dış ses’ yerine ‘olay ve iç ses’ olarak bir akış oluşturuyorsunuz. Kağıdı ikiye bölüp sol tarafa ne olduğunu, sağ tarafa sizin ne hissettiğinizi yazıyorsunuz. Bu sizin özellikle duygusal olarak donma hali yaşayan ya da duygularını ifade edemeyen ya da duygusal olarak çok yoğun bir akış halinde olup sakinleşmeyen kişilerin objektif bir alandan kendilerine bakabilmelerine ve anlamalarına yardımcı oluyor.

Olay – İç Ses Yazım Örneği
Yaratıcı yazarlık terapötik alanda karşılığını bulan bir yazın çeşidi. Bir psikoloğun şöyle dediğini dinlemiştim, sanat ve yaratım alanları en çok travma yaşayanların çıkış noktasıdır. Bu doğru mu emin değilim, sanatın daha çok varlıklı ve görece çalışan halka göre daha az travmatize olmuş, en azından sağlıklı yaşayabilmiş burjuva topluluklardan çıktığını biliyoruz. Bunun aksini örnekleyecek bir çok yazar ve sanatçı var. Yazarlık konusunun zihin ve ruh ile ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Yaratım ile ilgili olarak sadece bir nokta var:
“Yaratıcılık öğrenilir” dedi Celil Oker, ‘Yaratıcı Yazarlık’ dersinde. Zamanla aslında teknikten bahsettiğini anladım, üretime dayalı bir içerikten bahsediyordu. Tam da şu anda sosyal medyada hepimizin yaptığı gibi ve fakat gerçek anlamda yaratım duygusunun köklerinin farklı olduğunu düşünüyorum. Öğrenilebilir olduğunu düşünmüyorum (Celil Oker çok sevdiğim bir okutmandı, her zaman sevgi ile anacağım).
Celil Oker, Polisiye Yazarı, Okutman
Şunu biliyorum, her içsel konuşma dışarıya aktarılmak isteniyor; bağırmak, yazmak, spor, oyunculuk, dans, resim, çığlık, şiddet, korku, sessizlik, yalnızlık. İçsel konuşmaların dışarı çıkarken dönüştüğü bir çok form var, duygusal ya da üretime dayalı olması mümkün.
Seçimi biz yapıyoruz, yazmak yine sesli bir eylemdir. Yazdığı için yasaklı bir çok yazar oldu onlarca yıllardır, yani kelimeler ve kurulan cümleler çok kuvvetli. Manifestolar, hukuk, kurallar, anlaşmalar, sözler, evlilik, tarihi gerçekler her şey yazım ile belirleniyor. Oldukça güçlü bir aracı kendiniz için kullanırsanız ne olur?
Ne olur biliyor musunuz? Kendiniz olmaya başlarsınız.
Sevgiler, Deniz
Referanslar:
Discover more from DO Wellness
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
One thought on “Jurnal. Jurnal Etmek. Jurnalci. Jurnallemek.”