Esenlik Bilimi ya da İyilik Sağlık
Well-being, esenli olma hali diye çevirmek mümkün sanırım. Sadece iyilik, iyi olma olarak özetlemek mümkün değil, ruh sağlığı kadar beden sağlığı da bu tanımın içerisinde. Tümünü bağlayan ve herkesin aradığı cevabı içeren bir önerme de diyebiliriz: esenlikli isem mutlu muyum?
Things We Think Will Make Us Happy (But Don’t)**
Klasik bir soru, yüzyıllardır soruluyor: para/zenginlik mutlu eder mi? Bu eksende dönen araştırmalar bitmedi, soru işaretleri de bitmedi, muhtemel ki devam edecek. Gelir gruplarına göre topluluklar arasında büyük uçurumlar olduğu müddetçe, sosyal çevrede, hem görsel hem de sözel, zengin olmak değerli oldukça, bitmeyen sorularımız devam edecek. Bu sorunun muhattaplarını iyi analiz etmek gerekir, motivasyonu para olan kişi ile motivasyonu farklı dünyevi amaçlar olan kişilerin bu soruya vereceği cevap birbirinden farklı olacaktır.
Pegasus Hava Yolları kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Ali İsmail Sabancı, garanti bir işi, iyi geliri bırakıp, Türk Hava Yolları (THY) gibi bir Türk markası karşısına start-up ile neden çıkış yaptı, bunun için iyi pazar analizi yapması, fırsatı değerlendirmesi, pazar dinamikleri değil sorduğum, motivasyonu neydi? Sabancı Holding çatısı altında bir pazarı geliştirmek, ya da yeni pazarlar eklemek varken bu tip bir girişim motivasyonu neydi? Para kazanmak olamaz sanırım, en azından birincil motivasyonu değil. Türkiye’de önümüze konulan ilk büyük engel üniversiteyi kazanmaktır, o günki dünya algımız ile şurayı kazansam yeter, en mutlu insan ben olurum sözünü hepimiz söyledik. O gün geldi ve geçti, hala mutlu muyuz? Yoksa bu önermenin ardından başka şeyler mi geldi, şu kadar maaş alsam yeter, sevdiğim kişi ile evlensem yeter, kızım olsa yeter, fit olsam yeter, burnumu düzelttirsem yeter, saçlarım dökülmese yeter, ev alsam yeter, arabam olsun yeter, …, yetmedi! Mutluluk bir yerde takılı kaldı, anda kaldı. Süreçle alakalı mutlu olma kararını alamadık. Tüm bu sıraladığım süreçleri geçen insan örneklemi içinde mutlu olabilenin Ali Sabancı olduğunu düşünüyorum, kendisini tanımıyorum, yaşamıyla ilgili hiçbir fikrim yok, motivasyon kaynağını bilmiyorum, özel yaşamını bilmiyorum, lütfen araştırın. Fakat şu konuda eminim ki özel hobileri olan, ailesi ile mutlu bir profil olma ihtimali yüksek. Ve bunun geldiği zengin aile ile alakası yok, aldığı eğitimlerle de alakası yok, belki edindiği yaşam kültürü, kendi kırılma noktaları ve kesinlikle stratejik düşünme yapısı ile alakası var.
Esenli olma hali de stratejik bir yaklaşım aslında, bazı fikirleri içimizde köklendirmek ve ikilemde kaldığımızda kökümüze sadık kalmak. Motivasyon, hırs, devam etme kararı, korku ile baş etme, sevmek hepsi bununla alakalı. Vicdanlı olmak, adil olmak da bununla alakalı. Dilemma halinde yaptığın seçimler senin özüne mi hitap edecek yoksa korkular ve yönlendirmeler arasında savrulacak mısın?
Yaşam stratejin nedir? Esenlik ve sağlık ile bu neden alakalı?
Savoring (Tadını Çıkarmak)
Mutlu olmak için anda kalın demek yeterli değil, bu tanımın ne anlattığı doğru aktarılmıyor. Anda kalmak tüm sorumlulukları bırakıp, ne hissettiğimizi etiketleyip, mutlu olduğunu düşündüğümüz anın zihnimizde, ya da kamera ile fotoğrafını çekip bir kenarda dondurmak değil. Aynı şekilde farkındalık olarak aktarılan bu süreçte sizi mutsuz eden anlarda da, mutsuzluk ile anı ilişkilendirip, bu görselde mutsuzdum diye etiketlemek değildir. Anda kalmak ve farkındalık çalışmalarının askıda kalmasının sebebi budur. Bu alanlarda çalışma yapmış çoğu insandan şunu duyabilmek mümkün; ben bunu anlamıştım, nasıl tekrar unuttum. Bu açıklama ve eklediğim kendi gözlemlerim, elbette bilimsel temeller üzerine kurulu değil, hayat kültürü ile alakalı. Farkındalığın ne olduğunu anlamakta kesinlikle temelde kültür işi. Şu yaklaşımı da tehlikeli buluyorum; her fikri uygulamaya açık olmak! Her fikri dinlemeye, kendi doğrularınız ile test etmeye, özellikle onu savunan ve karşısında olan düşünceleri bulabilmeye açık olun, diğer yandan kendi doğrunuzu hemen terk etmek ve fikirler dünyasında koşturmak sizi yolunuzdan ve en önemlisi mutluluktan alı koyar. Fikrin sahibini de gözlemlemeyi unutmayın, söz ile uygulama asla aynı şey değildir.
Savoring başlığının well-being kavramı altında yer almasının sebebi şöyle açıklanıyor; şu anda yaşadığınız mutlu olduğunuz ya da mutsuz olduğunuz anın dışına çıkarak gözlemlemek ve yorumlamak. Bunun için büyük olaylar, kırılma noktaları değil, en basit anları seçmek önemli. Küçük küçük büyümek için, mutluluk biriktirmek için. Mesela güzel bir duş, lezzetli bir yemek, manzaralı bir yürüyüş, ya da herhangi bir şey. Yaptığınız iş ile bağlantıda kalmak, ona hakkını vermek, göstermek, tüketmek için değil sadece ve sadece o anı yaşamak için. Sanırım çocukken gözlem ve deney aşamasında bunu çok rahat yapabiliyorduk, çünkü öğreniyorduk. Her detayın, hareketin, kokunun, tadın önemi vardı. Bu sebeple her zaman dünyanın eskiden daha güzel olduğunda hem fikir oluruz, bazı durumlarda haklılık olsa da, bu temelde anda kalmayı layıkı ile başarmış olmakla alakalı. Günlük yaşamın törenlerini kutsamış olmak ile alakalı. Her yeni jenerasyon için değişken olsa da bu değerler, toplumsal yapıda bir aile çatısının olması, ailenin yemeği beraber yemesi, yemek yerken görgü kurallarının gözetilmesi, yemeğin sadece masada yenmesi, verilen porsiyon kadar tüketmek, yemeğe saygısızlık yapmamak ve yapılanı takdir etmek, acele etmeden aile ile bu anı paylaşmak: bu bir tören. Her gün tekrarlanması, bunu deneyimleyen insanların aile kavramı altında beraber yapılan bu aktivitelerin yer aldığını bilmesi, onu beraber deneyimlemesi, bu ritüele istekli ya da isteksiz bir irade ile eşlik etmesi bu deneyimi her çocuk için farklı kılar, istemeyen katılımlar dahi tekrarlı bu tecrübe içerisinde değerli birer mutluluk anları olarak hafızamızda yerini alır.
Bu tecrübe sabit mutluluk anı ile kendinize yeşil sebze suyu alıp sağlığım için iyi bir şey yapıyorum deyip, plastik şişesinden içerken neyi deneyimlediğinizin farkına varmanız önemli. Bu anda üretilen, sizin dahil olduğunuz, tekrarlı bir içme eylemi dışında mutluluk getirecek bir an olduğundan emin olun.
Bu anları geliştirmek, tüketici, anı tüketici olmaktan çıkıp, kalıcı mutluluğa geçiş yapmak için bir kaç teknik deneyebilirsiniz:
– yaşadığınız anı bir başkası ile paylaşın,
– şanslı olduğunuzu düşünün,
– o anda ne yaptığınızdan emin olun, anda kalmak için fotoğraf çekmeyin, bunu dijital anlamda yazmıyorum, gözlemleyin…
– şükür etmek için en az bir nedeniniz olsun!
– zevk süresini uzatın, yediğiniz tatlıyı ikiye bölün, ikinci kısmı yemek için kendinize ekstra süre tanıyın, mesela kalanı yarın yiyebilirim, aynı saatte ve yanında kahve ile diyebilirsiniz
– kendinizle konuşun! Deli desinler… Kulağınızın sizi duyması gerekir, dışarıdaki seslerden çok kendinizi duyun
– kelimlerin gücünü önemseyin, bir kelimenin oluşması insanlık tarihi kadar eski ise, onları gelişigüzel kullanacak kadar nankör olmamalıyız
– nezaketi önemseyin, ve önce sadece kendinize nazik olun, sonra dışarısı gelir. Bunu söylerken hep şu aklıma gelir, Türkiye’de ve toplum geleneklerimizde çok değerli aktarılmış tecrübeler var. Konuk ağırlanmasından tutun da, elindekini paylaşmaya, komşuyu yoklamaya, ihtiyacı olana yardım etmeye kadar. Bunların arkasında bazı gölgelenen gerçekler var, mesela evini, arabasını, telefonunu başkası için alanlar, eve gelene ikram edenler, kendisini es geçenler. Yediğinizin kalitesini kendinize göre ayarlar, giydiğinizi temiz kullanırsanız her zaman misafir için aynı standartı sunabilirsiniz. Diğer yandan misafir görsün diye yaşayıp ya da teknoloji odaklı yaşamda insanlar iyi bilsin diye yaşarsanız, eve döndüğünüzde yalnızlığınızın artmasından öte, kendinize duyduğunuz saygıyı yitireceksiniz. Sizin yemediğinizi bir başkası yememeli, sevgiliniz dahi olsa. Önce kendiniz. Bu bencillik değildir, kendinizi herkesle eşit gördüğünüz ve olduğunuz gibi kabul ettiğinizin göstergesidir. Misafire özen, kişisel bakım, ev temizliği yapılan ikramın pahasından daha değerlidir. Bu her zaman böyleydi.
Yazıya ikinci bölüm ile devam edeceğim. Yorum yazınız.
Teşekkürler
*Yale Universitesi setifika programı ve okuduğum, derlediğim diğer kaynaklardan bir özet metindir, kendi düşüncelerimdir. İlgilenenler için okuma listesi oluşturabilirim.
**Bazı deyişleri anadile çevirmeyi uygun bulmuyorum, birebir çeviri tam karşılık gelmiyor.
Not: The Science of Well-being – Bölüm 2 için tıklayabilirsiniz.
Discover more from DO Wellness
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
One thought on “The Science of Well-being* – Bölüm 1🇹🇷”