The Walking Letter

Issue 3: Yürümek

Yürümek Üzerine Notlar

Vladimir Nabokov, Rus Romancı, Vogue 1969 Yılbaşı sayısında James Joyce’sun Ulysses’ini ve Virginia Woolf’un Mrs. Dalloway’ini okumak için, okuyucuyu eş zamanlı hikayenin geçtiği yerleri gezmeye davet etmiş. Bir çok yazar yürümek ve yazmak arasındaki ilişkiyi erken dönemde keşfetti, ben ilk değilim. Zihin ve ayaklar arasında meraklı bir bağ var diye özetliyorlar. Ve bu bilinç sırrını kağıtla buluşturmuşlar.

İnsan Yürüyüş Mekanizması
1836

Bacaklarım hareket etmeye başladığında düşüncelerimin de akmaya başladığını düşünüyorum demiş yürümek üzerine yazdığı kitabında Henry David Thoreau, bense yürümek ile karar vermek arasında direkt bir bağlantı olduğunu düşünüyorum. Antik Yunanlıların gelenek, görenek ve kıyafetlerindeki gerçekliğini sorgulayan alaycı, utanmaz kişilerin yine aylak bir yürüme alışkanlığına sahip olduğu anlatılmış yürümek üzerine, daha ileri bir zamana sıçradığımızda ise Modern Şehir Yürüyüşçüleri’ne (The Flaneur) yine aklı karışık aylak lakabı uygun görülmüş. Ne yazık ki kapitalizm bu aylak yürüyüşleri yavaş yavaş elimine etmiş ve çalışma düzeninin içine 9-6 sokmuş, ve aylakça yürümek yerini düşünceli yürüyüşlere bırakmış. Ve yavaş yavaş modern bilim zihninizi temizlemek ve sağlıklı bir yaşam için yine yürümeyi önermeye başlamış. Oysa zihnimizi temizlemek için hacılar gibi yola koyulup belki kıtaları aşmak gerekmez mi? Bence gerekir.

Aylakça yürüyüşler ruhu iyileştirir, bunu ben hep söylüyorum. Yine bir yazar, Bertrand Russell ise ‘Aylaklığın’ insan doğası için gerekliliğini anlatmış. Bu günlerde savunduğum daha az çalışmak gerekliliğini 1935’lerde dile getirmiş tam da kapitalizm, aylakları 9-6 zaman makinesine hapsederken. İnsanların ömrünün çoğunu üretime ve yaratıma dayalı olmayan ve dolayısı ile ruhunu ve zihnini beslemeyecek bir makineye harcaması doğru gelmiyor. Aylaklığı ve yaratımı, gerçek üretimi, bir araba ve bir eve takas ettiğimiz zamanlar da bitti. Dedim ya bir hacı gibi İstanbul’dan Mekke’ye yürümeli insan, belki o zaman aylak ruhumuz iyileşir.

Yürümek üzerine saatlerce yazabilirim ve yazdıklarımı unutacak kadar uzun yürüyebilirim, yılgın ve umutsuz çıktığım yürüyüşten dünyayı kurtarmış gibi dönebilirim. Kararsız ve stresli başladığım turumu özgüvenli ve net bir tutumla bitirebilirim, seviyorum ama diye başladığım cümlemi, uzun bir yürüyüş sonunda, ama bitti diye bitirebilirim. Yani zihin netliği…

Biz yürümek için evrildik, omurgamız, kardiyovasküler sistemimiz, zihnimiz, ruhumuz hareket halinde olmak istiyor. Bu hareket her zaman ‘A’ noktasında ‘B’ noktasına varmak üzerine değil, yani evden çıkıp otobüsü yakalamak, ya da zayıflamak amacıyla günlük on bin adım listesine yapıldı işareti koymak için değil, bir yerden bir yere ulaşma telaşı için hiç değil.Biz aylakça yürürken büyürüz ve gelişiriz.

Hani öylesine çıkılan, bir düşünceye saplanmadan yapılan yürüyüşler, rutin dışında yapılanlar, her zaman yürüdüğünüz rotanın dışına çıktığınız o amaçsız yürüyüşler. İşte böyle yürüyüşlerde aşık olursunuz demeyeceğim, ama böyle yürüyüşlerde filozof Immanuel Kant’ın dediği gibi manzaranın içinde değil ama manzaranın tam kendisi olursunuz; doğa ile uyumlanan ve akışta kalan.

Aylakça yürüyüşün felsefesinde, özünde bu var ve emin olun ki ruhun iyileşmesi de böyle başlar.

“Aylakça yürüyüşler ruhu iyileştirir dedim ve muhakkak aylaklık yapmanızı diliyorum.”

Sevgiler,

Deniz

Kitaplar ve Okumalar: 

‘Sadece Yürürken Olan Şeyler’ adı altında yeni bir podcast serisine başlıyorum. Biz yürümek için evrildik. Bu yıllardır böyle. Yıllardır derken, milyonlarca yıldır. Omurgamız, kardiyovasküler sistemimiz, zihnimiz, ruhumuz… hepsi hareket halinde olmak istiyo. Ama ben daha çok zihnim için buradayım. Zihin ve ayaklar arasında kesinlikle bir bağ var. Takip etmek için tıklayabilirsiniz.