Şöyle bir cümle okudum: “Gülmek bir ilişkiyi harika yapmaz ama yokluğu bitirebilir.” (James Clear, Atomic Habits kitabı yazarı).
İnsandan insana yazılı, sesli olmayan bir iletişim şekli gülmek. Sesli olmayan iletişim demek doğru olmadı, ses var ama anlamlı bir söz dizimi olmayan demem doğru ve fakat evrensel olarak her yerde anlaşılan nida diyebilirim. Bazen sessiz, mimiklerle yapılan bir gülümseme de dahil. Hatta o kadar evrenseldir ki maymunlar için de karşılığı vardır. Maymunlar da güler.
Gülme tanımını sadece Homo Sapiens türünden çıkarırsak; Gülmek fiziksel bir reaksiyondur, akustik bir datadır, insanlar ve bazı farklı türlerde görülür, devam eden ritmik, çoğu zaman sesli, diyafram kasılmaları ile oluşan, solunum sistemi ile ilişkili ve parçasıdır. Dışarıdan ve içeriden gelen bir uyarana cevaptır.
Gülmek fiziksel bir egzersiz!
Bilim gülmeyi akustik bir data olarak tanımlıyor. 10 milyon yıl öncesine kadar gittiği düşünülüyor geçmişinin (Bazı kaynaklar 2 milyon yıl olduğunu belirtmiş). Bilime şu soruyu sormak istedim: evrim sürecinde gülmenin yeri nedir? Şöyle bir hikayeden yola çıktım, evrim sürecinde atalarımızın beyin gelişimi ilerledikçe gülmek ve mizah da konuşma gibi yavaş yavaş yerini buldu. Bilim böyle söylemiyor, gülmek mimik ve anlamlı seslerimizden önce gelişmiş görünüyor.
Fizyolojik olarak da gülmek için bazı gerekliliklere ihtiyacımız var, konuşmada olduğu gibi. Nefes alıp verirken, konuşurken ve gülerken diyafram kasımız farklı ritimlerde hareket ediyor. Nefes geniş ve düzenli aralıklarla, konuşmak ritme bağlı ama dar aralıklı kasılmalarla gerçekleşirken, gülerken nerdeyse aralıksız ve daha derin kasılmalar oluşur ki zaman zaman gülmekten karnım ağrıdı derken tam da bu kasılmaların göğüs kafesi ve iç organlara etkisini hissederiz.
Gülmek için daha fazla efor sarfettiğimiz ve iyi bir diyafram ile göğüs kafesi ihtiyacımız muhakkak görünüyor, kalp ve kan basıncını da etkiliyor ama neden gülmeye karar vermişiz çok net değil. Bir sebepten karar vermiş olmalıyız çünkü konuşmaktan daha külfetli, fiziksel olarak bir egzersiz.
Sosyal ilişkilerde kabul için mi?
Günümüz sosyal ilişkilerinde oldukça önemli bir iletişim aracı, modern dünyada manipülatif olduğunu söylemek mümkün. Üstelik gülmek bulaşıcıdır. Bir toplulukta gülen birisi varsa diğerlerinin de gülme ihtimali oldukça yüksekti, bilim söylüyor. Mesela bir komedi kulübünde ilk gülen kişi şovunu sergileyen komedyenin gecesini kurtarır dersem abartmış olmam.
Gülme sırasında beynin nefes alma ve konuşma refleksleri ele geçirilir, bu bölge ‘Subkorteks’in içinde bulunur ve temel refleksleri kontrol eden bir bölümdür. İşin daha ilginç tarafı fiziksel bir gıdıklama eylemi de gülme ile sonuçlanabilir. Bir hikayeye, komik videolara, düşüncelerinize ya da sevdiğiniz bir insanı gördüğünüzde de gülümseyebilirsiniz.
Bir gülüşün ardına da saklanabilecek binbir mazeret, eksiklik, noksanlık, muhalefet, manipülasyon ve yalan da vardır.
Gülme koçları, gülen iş ortamı eğitmeni, gülmeye zorlanan hizmet veren kurum çalışanları, gülmeyi ayıp sanan anti-kadın aktivistleri, gülünce utananlar, gülme krizine girenler, ve hatta gülme hastalığı dahil hepsi manipülatiftir.
Gülme tanımına geri dönersek, gülmek pozitif duygusal bir halin göstergesidir, mesela mutluluk, rahatlama, memnuniyet, neşe ya da aksi duygusal halin de göstergesi olabilir, mesela utanç, şaşkınlık, özür dileme, sinir gibi.
Sahte Gülüşler…
Gülmek ile ilgili bir nörobilimci Ted konuşmasında şöyle dedi: “İnsanlar otomatik olarak duyduğu gülmeyi sınıflandırır.” Bununla kasıt sahte ya da gerçek gülümsemeyi ayırt edebildiğimiz bilgisinin doğuştan mevcut olması. Atalarımız bu sahte gülüşle sanıyorum sosyal kabül için çözüm bulmuşlar. İnanılır gibi değil, alan memnun satan memnun dedikleri deyim buraya uygun düşüyor çünkü sahte gülüşü pekala duyar duymaz ayırt ediyoruz.
Doğar doğmaz gülmeyi bilen, sahte gülmeyi öğrenebilen, taklit edebilen, iletişime yerleştirebilen, sahte gülüşleri yine doğuştan ayırt edebilen davranışsal genetik aktarımımız mevcut.
Gülmek işe yaramıyor.
Gülmek iletişimde etkili olsaydı yalnızlık ve eşlikçisi hüzün mental sağlıkta en önemli problem haline gelmez, gülmek neşe saçar, insanları yakınlaştırır ve birlikteliğe, topluluk olmaya hizmet ederdi ama durum ne yazık ki böyle değil. İngiltere’de yakın zamanda ‘Yalnızlık Bakanlığı’ dahi kuruldu. Yalnızlığın önümüzdeki beş on yıl içinde epidemik olarak etiketlenmesi de olası görünüyor, çünkü yalnızlık da gülmek kadar bulaşıcı ve belki daha fazla. Yalnızlığı gidermek için bir çok uygulama ve Wellness merkezi var. Bir yalnızlık merkezi kurucusunun şöyle bir açıklamasını not etmişim: İnsanlar o kadar yalnız ki, bizi kesinlikle bulacaklardır. Bu açıklama okuduğumda hem acımasızca geldi, hem de yüzde yirmi beş oranında yalnız insan popülasyonunu düşündüğümde oldukça da gerçek bir tespit.
Yalnızlık için üzüntünün kimyasal çekimi deniyor. Ben yalnızlığın ve eşlikçi duygusu üzüntünün, gülmek kadar iletişimde bağlayıcı olduğunu düşünüyorum.
Gülmek mi daha bulaşıcı, yoksa yalnızlık ve bağlantılı duygular mesela hüzün mü?
Yalnızlığın mizah anlayışı ile de ilişkili olduğu araştırılmış. Bir araştırmaya istinaden bu bilgiyi genelleme doğru olmamakla beraber, başkalarının aşağılandığı, başkalarının başına gelen komediye gülen insanların daha yalnız olduğu ya da yalnız kaldığı savı desteklenmiş. Yalnızlık ve gülmek arasında farz ettiğim ilişkinin dışında olan bu yaklaşım beni de okurken şaşırttı ve farklı bir bakış getirdi. Araştırma bulgusuna göre kendi üzerinden anlatılan komediye gülen insanların sosyal olarak daha bağlayıcı ve ilişkide pozitif iken, başkalarının üzerinden anlatılan komedisi, ayrıştırıcı ve izole bir hal yaratıyor ve elbette bu tip mizahı takip eden ve anlayanlar için. Mizahın kalitesinden, türünden ve kategorisinden bağımsız, hikayeyi nasıl aktardığı ile ilgili bir bulgu. Bu araştırmakomedi türleri ve içeriği ile ilgili başka bir yöne gitmeyi gerektirir, o sebeple buraya bir merak duygusu bırakıyorum.
Gülmek bir zeka göstergesidir.
Şahan Gökbakar’ın ‘Recep İvedik’ karakterinin abartılı fiziksel hareketlerine gülmekle, Ricky Gervais’in ofensif mizahına güldüğümüzde beynimizin aynı bölgesinde aynı stimuliye yanıt veriyoruz. Peki zeka bu işin neresinde? Sonuç olarak, gülmek refleksle gelen bir cevap buna sebep olan durumlar ise oldukça farklı. Gervais’in ‘Armageddon’ gösterisini izlerken gülen, kedi yuvarlanıp koltuktan düştüğünde gülen de beynin aynı akustik datasını devreye sokuyor. Üstelik maymunlarla aynı davranışsal genetik tepkiyi veriyoruz. Benzer tepkiler vermek tam da evrim teorisine hizmet eden ve aynı genetik aileden gelen türlerin incelendiği filogenetik bilimine denk düşüyor. Evrim teorisine göre insanlar, maymunlar türleri arasında gulmenin oluşturduğu ses datasının analizini yapıyorlar ve insan gülüşü ile Şempanze ve Bonobos maymun türleri arasında akustik benzerlik ya da yakınlık olduğu bulunuyor. Yani primatlar, maymun türleri ve modern insan milyon yıldır gülüyoruz, kıkırdıyoruz ve o tebessüm gelip yerleşiyor. Fizyolojik olarak insanların ve maymunların gülme eylemlerinde farklılıklar mevcut, biz nefes vererek gülerken diğer türlerde nefes alma ya da verme esnasında gerçekleşebilir (Robert R. Provine, ‘Laughter: A Scientific Investigation). Türlerin gülmekle ilgili en temel ortak bulgusu yakın ilişkilerinde önemli olduğu, bağ kurma için gerekli bir akustik data olması.
Gülme tanımını genişletir ve anlam yüklerseniz, gulmek yaş, eğitim, kültür, zenginlik, refah ve deneyime göre değişen bir cevaptır demek çok da doğru değildir. Her zaman pozitif bir eylem değildir. Zeka ile ilgili olabilir ama gülme kategorisine göre değişir. Her zaman zeka göstergesi değildir. Gülme spontane olabilir, istem dışı bir yanıt, durum yanıtı olabilir, istemli bir yanıt, fiziksel bir temasa, duruma cevap olabilir, ilaç ya da bazı madde kullanımına yanıt olabilir, patolojik bir durum olabilir.
Biz hala gıdıklanmaya gülen türleriz.
Yalnızlık ve takipçisi izolasyon epidemiktir.
Kurguladığım hüzün temelli yalnızlık sonucuna geri döndüğümde, sağlık üzerinde psikolojik ve fizyolojik etkileri bir bulgu olmanın ötesinde toplumsal gerçek ve gerekçe olarak mevcut ve her toplum ve bazı türler için genelleme mümkündür. Sosyal ilişkiler, komşuluk, bilişsel gelişimde, mental ve fiziksel sağlıkta etkili ve önemlidir. Yalnızlık stres, kalp sağlığı, alzheimer ve demans ile ilgilidir, bilişsel fonksiyonların etkinliğini yavaşlatır. İnsanların dokunmaya, koklamaya, konuşmaya, görmeye mental sağlığının mutlak ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlarına gülmek de dahil.
Gülme terapisi etkili olabilir mi?
Gülmek kortizol salınımını azaltır, büyüme hormonunu, dopamin katalizörünü etkiler, hepsi stresle ilgilidir. Bu sebeple gülme terapisi diye bir alan geliştirilmiştir.
Gülmek yalnızlık, sosyal izolasyon ve hüzün için bir çözüm mü net bir yanıt bulamadım, etkili mi evet ama yalnızlık çok bulaşıcı çünkü yalnızlık gülmeye kıyasla sosyolojik olaylarla ve ekonomi ile daha bağlantılı ve negatif olma özelliği daha olası. Fakirlik gülmeyi de etkiliyor, yalnızlık sosyal izolasyonu getiriyor, mizah algısı toplumsal algıları etkiliyor, gülmek bazen manipülatif olabiliyor, her gülüş bir zeka yanıtı değil, bazen sadece korkuyu anlatıyor.
Gülmek ile ilgili okuduğum alıntıya geri dönersem, “Gülmek bir ilişkiyi harika yapmaz ama yokluğu bitirebilir.” (James Clear), gülmek varlığı ile bir şeyleri değiştirme konusunda sarsıcı ve güçlü bir bulaşıcı ajan mı, değil ama yokluğu...
Gülmek bulaşıcıdır, sosyal kabul ve temasta etkilidir, yalnızlığa eylemsel olarak karşıdır çünkü paylaşma ve beraber gülme ihtiyacı getirir, neşe getirir, hüznü bertaraf eder, yaratıcıdır, enerji verir, depresyonu azaltır, ilkel bir reflekstir.
Canım Jung!
Bu konu ile ilgili Freud’un ya da Jung’un söylediği bir çok şey var; Freud klasik olarak gülmeyi ve neye güldüğümüzü bilinç altına bağlıyor, id, ego ve süper ego kaçınılmaz olarak konu içinde, Jung ise daha çok benim yanıtını aradığım negatif duygulara karşı pozitif bir eylem oluşu ile ilgileniyor. Yani yalnızlık ve hüznün karşısına yerleştiriyor.
When something makes you angry, laugh at it
The Red Book, Carl Gustav Jung
Bilim gülmeyi akustik bir data olarak tanımlamıştı, yine bir bilim insanı, bir psikoterapist, mutlu olabilmek için akustik ortamı susturmalısınız der. Bundan kastı iç konuşmalarımızın yankılanmasını durdurmak. İç sesimizin yankılarını susturunca aslında sadece iki akustik data kalıyor:
• nefes almak
• gülmek
Finalde nihayet Erol Taş, buyurunuz.
Sevgiler, Deniz
Referanslar
- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2889984/
- https://www.journals.uchicago.edu/doi/10.1086/498281
- https://www.pnas.org/doi/abs/10.1073/pnas.1524993113
- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC6042575/
- https://www.jstage.jst.go.jp/article/tjem/239/3/239_243/_html/-char/en
- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7693932/
Farklı Anlatıcılar
- Evrim Ağacı: https://evrimagaci.org/gulmenin-evrimsel-kokenleri-eglenmeye-degil-hayatta-kalmaya-dayaniyor-2785
- TED: https://youtu.be/UxLRv0FEndM?si=I6nPEUMsP5ZZEkWT
- TED: https://youtu.be/5uVBePSXGSc?si=AJPYnecNDHVqDaEa
Kitap ve Filmler
- James Clear ‘Atomic Habits’ Kitabı
- Ricky Gervais ‘Armageddon’ Gösterisi (Netflix)
- Şahan Gökbakar ‘Recep Ivedik’ Filmleri
- Kemal Sunal ‘Şaban’ Karakteri, Yesilçam Filmleri
- Robert R. Provine ‘Laughter: A Scientific Investigation’ Kitabı
- Not olarak şunu eklemek istiyorum, meşhur ‘Erol Taş Gülüşü’ aslında aktörü seslendiren yine aktör ve seslendirme sanatçısı Sadettin Erbil’e aittir.
Discover more from DO Wellness
Subscribe to get the latest posts sent to your email.