Return to Sender*

Popup Episode: ‘Return to sender’, Rönesans, Transandantalizm, Mental Sağlık, Doğa, İnsan

The Atlantic isimli Amerika merkezli bir yayıncı, hümanist bir rönesansa ihtiyacımız var başlığında bir makale yayınladı. AI (Artificial  Intelligence)’ın önlenemez gelişimi karşısında insanoğlunun kültürel ve felsefik bir harekete ihtiyacı olduğunun altını çizmiş. ‘Yapay Süper Zeka’nın gelişimi ve hızı karşısında sağlık uygulamalarının artması ve mental sağlığa odaklanması kaçınılmaz. Daha iyi bir insan arayışı da yayınlanan bu makalede olduğu gibi kaçınılmaz bir varış hikayesi.

AI’nin gelişmesi ile beraber eleştiri olarak getirdiğim daha çok robotlaşıyoruz ve iç sesimiz ya da iç güdülerimiz ile bağımızı koparıyoruz söylemime karşı, 15.yy’da olduğu gibi, rönesansın insanı tekrar keşfetmesine giden bir rota çizilmiş.

İnsan yeniden keşfedilebilir mi?

Rönesans insanın keşfine sebep olmuştur. Çok katmanlı boyutlarda, bilim, sanat, arkeoloji, tarih, edebiyat ve insan sevgisi, gelişim sağlandığı ve insanın dünyadaki öneminin ve toplumsal kültürde yerinin değiştiği bir dönemdir. Ortaçağ Avrupa’sında insanın değerinin olmadığı bir dönemden, her bir bireyin toplumsal katkısının değerlendirildiği bir döneme geçilmişken, yine bir rönesans dönemindeyiz demek mümkün. Makale de insanın yapay zeka, teknolojik gelişim, görsel evren gelişimi, sanal kavramının gerçeklik algısını zorladığı şu zamanda daha derinlikli bir düşünceye, sisteme, harekete ihtiyaç olduğunu anlatmış.

Şu an insanın keşfini ya da doğa içindeki üstünlüğünü değil, insanın bir türe indirgendiği, diğer canlılarla dünya hak sahipliğinde eşitlendiği ve doğayla diğer canlılar gibi daha iç içe olmasının hayal edildiği bir dönemdeyiz. Robotların aktif olduğu bir dünya kurgusunda, her tür ihtiyacımızın teknik ya da gelişen teknoloji ile duygusal olarak karşılandığı bir yeni dönemde doğaya dönebilir miyiz?

*Return to Sender bir Elvis Presley şarkısı, biten bir aşkı anlatır, mektup gönderildiğini ve adres bulunamadığı için iade edildiğini şu cümlelerle aktarır Presley: Return to sender, address unknown, no such person, no such zone. İnsanların otantik varoluşlarına dönebileceğini düşünmüyorum, belki daha çok doğaya uyumlanabilirler ama şarkıda söylendiği gibi, ki sözlerini bağlamından çıkardığım, artık o insanlar yok ve aktarımda sınırlanmış durumda. Son yüzyılımız, insanın yeniden keşfine, geri dönülemez zararlar verdi. Bu zararların birisi de performans odaklı ve hızlı bir yaşam döngüsü, buna bağlı ödül ve kazanç sistemi, güç tanımının değişmesi, manipülatif bir iletişim, yönetilebilir büyük kitleler, küçülen aileler ve derinleşmeyen sevgi ve şefkat ile büyük bir makas açtık.

Kanadalı hekim Dr. Gabor Mate’nin, ki özşefkat çalışmalarında adını duymuş olabilirsiniz, bir eğitiminin başlığı ‘Return to Wholeness’, Presley’in mecazi olarak algıladığım şarkısı ‘Return to Sender’ gibi, otantik olan kimliğe, doğuş kodlarına geri dönmeyi anlatır. İnsanların kendileri olma ve ruhsal bütünlüklerine açık ve derinden bağlı olduklarını söyler. Bunu insanın yeniden evcilleştirilmesi olarak tanımlar, çünkü insan utanç, acı, suçluluk, aidiyet yitimi gibi duygularla özünden kopmaya çocukken başlar ve bu durum onu hem yabancılaştırır hem de öz kimliğinden ayırır. Bu eğitimde Sayın Mate nasıl özüne dönülebileceğini, otantik kimliğe kavuşabilmeyi anlatır.

Mümkün mü?

Fakat şu okumayı yapabilirim gelecek için, Tanrı kavramının, inançlarımızın üstünde bir kültür oluşmasının önünü açıyoruz. Bu yeni bir inanç, sistem ya da akım değil, insanın doğa ile olan bağını yeniden düzenlemek diye tanımlayabiliriz. Rönesans’ın işaret ettiği gibi yeniden doğuş değil, gözlemci birer canlı olmayı, hükmetmek yerine uyumlanmayı, yönetmek yerine tecrübe ederek birey olarak yaşamayı tercih edeceğimiz bir gelecek kurgusu.  Amerikan Transandantalizmin temsilcisi Ralph Waldo Emerson, insanı temel alan bir ruhsal inanç sistemi geliştirmeye çalışmış. İnsanın doğa ile bütünleştiğinde, sadece o zaman, var olabileceğine inanır. Bulunduğumuz modern toplumların bizi insan olmaktan uzaklaştırdığını savunur. Mate’nin ‘Return to Wholeness’ eğitiminden farklı bir yaklaşım değil aktardığı.

Sizce doğaya geri dönebilir miyiz?

Doğayı gözlemlediğimizde benim ilk dikkatimi çeken her zaman her tür canlının potansiyelini maksimum kullanması, bu avlanan, yiyebileceğinden fazlasını diğer canlılara bırakan bir aslan ya da yuvasını özenle ören bir kuş ailesinin dönüşümlü koruyucu, besleyen, büyüten aile düzeni gibi pek çok canlı için geçerli, öz kodlarına göre yaşayıp maksimum hedeflerine ulaşıyorlar.  İnsanlar için potansiyelinin maksimumu aynı şekilde yapabildiğinin en iyisini yapmak, öz-saygı kazanmak ve otantik halimize geri dönebilmek için yapabildiğimizin en iyisini yapmaktan sorumluyuz. Bir çocuk, kendisi olma hakkını elde ettiği ailede ve toplumda mutlu olur ve kendini gerçekleştirir, bütünden ayrı olmadığını anladığında aidiyet duygusu gelişir, sebep ve sonuç ilişkisi için tanımlanmış zamanı yeniden kavradığında yarışmak fikrinden uzaklaşıp katkı sağlayan bir birey olur. Güçlü olmayı insanları manipüle edebilmek olarak değil de kendisi olarak tanımladığında hümanist bir rönesans olabilir.

Mümkün mü?

Sayın Emerson korktuğunu yaptığın zaman insan olabileceğini söyler. Nereden başlayalım?

Öneri: The Bear dizisi, 1 ve 2. Sezon, yapabileceğinin en iyisini yapmak üzerine…

Deniz


Discover more from DO Wellness

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Leave a comment