Birinci seans!
İçinde biriktirdiklerini yemeye başlamışsın, işte bu sebeple şişmansın. Ama ben şişman değilim diyecek oldu: "Sende bir şişman görüyorum*" dedim. Telefonu alıp bir arama yaptım, göz ucuyla onu kontrol ediyordum. Kendisine baktı, oldukça fit, güzel bir fiziği vardı, boylu posluydu ve dahası buraya kilo problemi için gelmemişti, bana bakıp soru soracak oldu, görüşmemiz bitti dedim. Elinde kocaman, nedensiz bir kırgınlıkla ayrıldı. O tüm bunları düşünürken, husursuzluk verecek sorunların ateşini içine attığımdan habersiz odadan ayrıldı.
Karşınızdaki kişinin zayıf noktalarını görüyorsanız ve bu konuda bir saldırı adımı atarsanız, bu adım bir söz olabilir, eleştiri olabilir, onu kendi iç dünyasında biriktirdikleri ile bir mücadele içerisine sokabilirsiniz.
Hepimizde olacağı gibi, bende de olacağı gibi.
Merkezde olmadığımız savrulduğumuz her an ezbere dönüyoruz. Temel problemlere, derinde olanlara, sakladıklarımıza, üzerine en çok çalıştıklarımıza belki de. O sebeple kendinizi savunmaya geçtiğiniz, sinirlendiğiz, kaçtığınız, durduğunuz, ağladığınız her eleştiri değerli. Çalışma kaynağını buldunuz demektir. Burada danışmanın temel problemi fit kalmak ya da estetik kaygılar gibi görünse de, içinde ana problemlerle şişmiş bir ruh var. Amaç aslında neyin rahatsız ettiğini bulmak.
İkinci seans!
Ben sormadan konuşmaya başladı. Yemeyi azalttım dedi, yağ oranını azaltacakmış. Bulduğundan emin, geldiği çözümle gururlu, bana baktı. “Daha çok şişmanlamışsın” dedim. Kaşlarını çattı, boynu uzadı, sesini temizledi, yüksek bir tona geçeceğini hissettim ama durdu. Çünkü benim gülümsediğimi fark etti. Biraz sessizlik arası verdim. Görüşmediğimiz müddette neleri sorguladın, kendinle neyin kavgasını verdin diye sordum.
* ‘Şişmanlayamayan Sumocu’ olarak Türkçe’ye çevrilen Eric-Emmanuel Schmitt’in (‘Le Sumo qui ne pouvait pas grossir’ orijinal isimli) kitabında geçen bir söz “Sende bir şişman görüyorum.” ‘Şişmanlayamayan Sumocu’ yazarın beş kitaplık din serisinin son kitabı ve Zen Budizm’i ile ilgili bir öğreti aktarıyor. Belki en güçlü kitabı değil, diğer seri örneklerini düşününce ve fakat fikirden daha çok hoşlandım. Serinin en iyi kitaplarından birisi, film olarak da uyarlanmış olan Mösyö İbrahim ve Kur’an’ın Çiçekleri, belki anımsarsınız. Ben ‘Şişmanlayamayan Sumocu’ örneğinde yazarın anlatmak istediği hikayenin dışında bir hikaye gördüm ve bu beni heyecanlandırıyor.
Sende bir şişman görüyorum sözünü bir sumo güreş hocası olan Şomintsu, vahşi, isyankar ve ailesini terk edip Tokyo sokaklarında hayatı anlamaya çalışan ince, uzun ve narin yapılı Cun’a söylüyor. Dokuz on aylık bir süreçte Cun’un değişimine okuyucu tanıklık ediyor ve bu tanıklık, konular derinleşmemiş olsa da ki kitabın zayıf yönü burası, çok düşünme, olayları kavrayamama, ruhun aldatıcı bilinçle kapanması ya da bloke edilmesi, önyargıları, ailesine olan kızgınlığı gibi çoğu insanın hayat akışında mücadele ettiği konuları ele alıyor. Ve tüm savaşlarını ya da mücadelesini tamamlayıp sonunda bir sumocu olmayı başaran Cun’un hikayesini okuyoruz.
Düşünce pratiği, data olarak toparladığımız fikirleri bir kalıba sıkıştırıp (bu fikirler aile, güvendiğiniz insanlar, çocukluk anıları, iş veren, sevgili gibi iletişim temelli edinilmiş olabilir), yine destekleyici, çevreden gelen bilgi ve yönlendirmeler ile her gün performe edip, şekillendiriyoruz: düşünce kasını oluşturuyoruz. ‘Düşünce Kası’ diye bir terim var mı bilmiyorum, bedeni şekillendirmek ve eğitmekle eş görüyorum. Zihnimizde sürekli tekrar ettiğimiz düşünceler bir süre sonra gerçekliğimiz oluyor.
Eric-Emmanuel Schmitt kitabında fiziksel olarak değişimin zihnen kabul edildiğinde ve en önemlisi ne düşündüğünün pratiği yapıldığında mümkün olduğunu, Zen Budizmi üzerinden anlatırken, ben kitabın aksine içimizde güçlü ve fit bir insan görüyorum, bizi zayıflatmak istiyorum. Zihnimizde çocukluğumuzdan bu yana biriktirdiğimiz, kanıksadığımız, ve derinleştirdiğimiz olumlu ya da olumsuz düşüncelerini fiziksel antrenman ile zayıflatsaydık nasıl olurdu. Mesela çok kırılgan birisi ise ağırlık çalışarak keskinleşseydi fikirleri, veya çevresini kırıp döken bir çocuğu yine antrenman ve hareketle yavaşlatsaydık, Sumo Güreşine başlasaydı Cun gibi, hamlesini beklemesi gerektiğini öğretseydik, bu kas pratikleri bizi nasıl etkilerdi, fiziksel pratikler ile zihinsel aktivite arasında bir ilişki olduğunu anlatmak istiyorum. ’Şişmanlayamayan Sumocu’ hikayesinde Cun şişmanlayıp Sumo Güreşçisi oluyor ve karakter değişimine de sebep olan bir takım pratikleri uyguluyordu.Zen Budizm’inden ayrı olarak, ben önce hareket temelli değişiklik yapılması gerektiğini düşünüyorum. Önce hareket diyorum, ve her zaman, istisnasız zihin bedeni takip ediyor, eder.
Fiziksel eylemler sadece egzersiz değildir, farklı egzersizler ve hareketler içerisinden doğru olanı seçmek önemli olduğu gibi, çiçek bakımı, yatağını düzeltmek, yemek yapmak, evi temizlemek, puzzle yapmak, örgü örmek, maketle uğraşmak, el işçiliği de yine birer eylemdir ve egzersizdir. Zihin pratik ister, aynı pratiği uzamanlaşacağı kadar uygulamak ister. Gün içerisinde bir çok konuda master seviyesine ulaşıyoruz, mesela ellerimizi yıkamak, yürümek, çiğnemek, yazmak, …, ve otomatik bir şekilde tekrar tekrar üzerine düşünmeden hayata devam ediyoruz. Aynı şey düşüncelerimiz de için geçerli: o zaman aktardığım parodileri soruyu tekrar ediyorum ve önemsiyorum:
Görüşmediğimiz müddette hangi düşüncelerin pratiğini yaptınız, neleri sorguladınız?
Sevgiler
Deniz
Discover more from DO Wellness
Subscribe to get the latest posts sent to your email.